Genel Muvazaa Sebebine Dayalı İptal Davaları
GİRİŞ
Bugüne kadarki yazılarımızda en çok ele aldığımız konu “muris muvazaası (mirastan mal kaçırma) davaları” oldu. Zira uygulamada en büyük önemi haiz miras davaları adı geçen davalardır. Ancak unutulmamalıdır ki miras konusunda hak kaybı yaşanan her olayda muris muvazaası davası açılamaz. Bir kez daha hatırlatmak babında, bir muris muvazaası (mirastan mal kaçırma) davası açılabilmesi için aşağıdaki şartların tamamının somut olayda kesinlikle mevcut olması gereklidir:
- Muris (miras bırakan) hayattayken, kendisine ait bir gayrimenkulü (yasal mirasçısı olsun olmasın) üçüncü bir kişiye tapuda satış göstermek suretiyle ve fakat bir bedel almaksızın (gerçekte bağış olarak) devretmiş olmalıdır.
- Devredilen gayrimenkul muhakkak tapu sicilinde kayıtlı bir gayrimenkul olmalıdır ve muris iradesini tapu sicil memuru önünde (asaleten veya vekaleten) açıklamış olmalıdır.
- En önemlisi ise murisin bahsi geçen devri yapmaktaki amacı yasal mirasçılarını müstakbel miras haklarından yoksun kılmak (mal kaçırma kastı) olmalıdır.
- Nihayet muris vefat etmiş olmalıdır.
Bu şartlardan bir tanesi dahi somut olayda mevcut değilse, muris muvazaası davası açılamaz, açılırsa da kaybedilir.
Pek doğaldır ki hayat içerisinde miras hukuku alanında yaşanabilecek hak kayıpları sayısız şekilde olabilir ve bunların hepsi “muris muvazaası” kalıbına oturmaz. Bir örnek vermek gerekirse;
Muris, ölmeden önce trafik sicilinde adına kayıtlı olan antika arabasını oğlu A’ya noterde satış gösterip bedelsiz olarak devretmiştir. Muris öldükten sonra murisin kızı B, ağabeyi A’ya yapılan bu devrin iptalini talep ve dava edebilir mi?
Hemen cevap verelim: Evet edebilir fakat bunu yaparken davasını “muris muvazaası” hukuki sebebine dayandırırsa davayı kaybedecektir çünkü yukarıda sayılan dört şartın tamamı verilen örnekte mevcut değildir. Her şeyden önce ortada bir gayrimenkul yoktur.
Uygulamada sık karşılaşılan bir başka örnek verelim: Murisin bir şirketi ve bu şirketin de tapuda şirket adına kayıtlı bir gayrimenkulü vardır. Muris, ölmeden önce şirketi aracılığıyla bu gayrimenkulü oğlu A’ya tapuda satış göstermek suretiyle bedelsiz olarak devreder. Murisin kızı B, babası murisin ölümünden sonra bu satışın iptalini talep ve dava edebilir mi?
Cevap: Muris muvazaası davası olarak edemez çünkü ortada bir gayrimenkul olsa da gayrimenkulü devreden muris değil, murisin sahibi olduğu şirkettir. Dolayısıyla başta sayılan dört şart yine gerçekleşmemiştir.
İşte verilen bu iki örnek ve buna benzer durumlarda ezbere şekilde muris muvazaası davası açan kişiler tabiri caizse duvara toslarlar ve hiçbir hak elde edemezler. Peki, bu kişiler ne yapmalıdır?
GENEL MUVAZAA SEBEBİNE DAYALI İPTAL DAVALARI
Hukukta çareler tükenmez. Yeter ki kişi hakkını nasıl arayacağını bilsin. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun aşağıda alıntıladığımız 1999 tarihli kararı muris muvazaası davasının şartlarını taşımayan durumlarda nasıl hareket edilmesi gerektiğinin ipuçlarını vermektedir:
“T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
E. 1999/4-286 K. 1999/293 T. 12.5.1999
• SATIŞ SENEDİNİN İPTALİ ( Muvazaa Nedeniyle )
• MUVAZAA NEDENİYLE SATIŞ SENEDİNİN İPTALİ ( Müşterek Miras Bırakan Adına Kayıtlı Olan Traktörün Muvazaalı Olarak Davalıya Noter Senedi İle Satılması Nedeniyle )
• MİRAS BIRAKANIN MUVAZAALI İŞLEMİ ( Müşterek Miras Bırakan Adına Kayıtlı Olan Traktörün Muvazaalı Olarak Davalıya Noter Senedi İle Satılması Nedeniyle Satış Senedinin İptali Davasının Kabulü )
DAVA : Taraflar arasındaki “satış senedinin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Karacasu Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 31.5.1996 gün ve 1995/180 E-1996/113 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 18.2.1997 gün ve 1996/11501-1997/791 sayılı ilamiyle;
( …Davacılar Adem ile Metin vekilleri 5.7-:1995 tarihinde ölen müvekkillerinin babaları Ali’nin, Karacasu Noterliği’nin 28.6.1995 gün ve 1674 tarihli senediyle adına trafikte kayıtlı X plaka sayılı traktörü müvekkillerinin kardeşleri olan davalı Ahmet’e 60.000.000 TL karşılığında sattığını, ancak bir satış bedeli ödenmeyip amacın diğer mirasçılardan mal kaçırmak olduğunu ileri sürerek (muvazaa sebebiyle satış senedinin iptaline ve muristen müvekkillerine intikal eden 3/16 nispetindeki hissenin trafik kaydına işlenmesine karar verilmesini) talep ve dava etmiş; mahkemece, traktör satış senedinin muvazaa nedeniyle iptaline ve traktörün dosyada mevcut veraset ilamındaki payları oranında muris Ali mirasçıları adına trafiğe tesciline ) karar verilmiştir.
1- Dosyada mevcut noter kat’i satış senedi içeriğinden, satışa konu traktörün (tarafların murisi) Ali adına trafikte kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 20/d maddesi uyarınca her çeşit satış ve devirlerin geçerliliği bu işlemin noterlerce yapılmasına bağlıdır. Noter senedinde traktörün 60 milyon TL karşılığında Ali tarafından davalı Ahmet’e satıldığı yazılıdır. Traktöre davalının zilyet bulunduğunda da uyuşmazlık yoktur. Bu durumda traktörün mülkiyeti davalıya geçmiştir. (MK. madde 687 )
Muris muvazaası ile ilgili 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının, tapulu taşınmazın satışı ile ilgili ve konusuyla sınırlı olması nedeniyle, uyuşmazlık konusu olayda uygulanma yeri yoktur. Menkul olan traktörle ilgili ve geçerli olan bu temlik işlemine karşı temlik eden murisin mirasçıları tarafından (muris muvazaasına dayanılarak) iptal davası açılamaz. Uyuşmazlık ancak Medeni Kanunun 507/4. maddesi uyarınca tenkis davasına konu edilebilir.
Mahkemenin açıklanan hukuki esasları gözetmeden yazılı olduğu şekilde karar vermesi bozmayı gerektirmiştir.
2- Dosyada mevcut 11/9/1995 günlü veraset belgesine göre taraflar dışında murisin eşi ve kızı da mirasçıdırlar. Bu durumda, davaya konu senedin (davacıların hisseleri nisbetinde) iptaline karar verilmesi gerekirken, tümden iptale karar verilmesi de kabul şekli bakımından bozma nedenidir.
3- Genel mahkemelerin idareyi belli istikamette işlem yapmaya zorlayıcı karar veremiyecekleri düşünülmeksizin (talep aşılacak şekilde) trafikte tescil yolunda hüküm kurulması da usul ve yasaya aykırıdır…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Davacılar, müşterek miras bırakanları Ali adına trafikte kayıtlı olan traktörün, miras bırakanın hastalandığından da yararlanılarak, danışıklı olarak davalıya noter senedi ile satıldığını belirterek, noter satış sözleşmesinin payları oranında iptaline karar verilmesini istemişlerdir.
İstem mahkemece kabul edilmiş, karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir. Daire çoğunluğunca, olayda 1/4/1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme kararının uygulanamayacağı; davacıların ancak tenkis isteyebilecekleri gerekçesi ile bozulmuştur. Yerel mahkemenin ilk kararında direnmesi üzerine direnme kararının süresinde olduğu anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Davaya konu edilen traktörün trafikte miras bırakan adına kayıtlı iken, sözleşme ile davacıya satılıp onun adına tescil edildiği konusunda yanlar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, davalı ile miras bırakan arasında yapılan sözleşme sonucu, mülkiyetin davacıya geçip geçmediği noktasında toplanmaktadır. Diğer bir anlatımla, trafikte kayıtlı olan bir aracın mülkiyetinin devir yoluyla kazanılmasının nedene dayanıp dayanmadığıdır. Yapısı itibariyle bir taşınır mal olmasına karşın trafikte kayıtlı bulunan bir aracın mülkiyetinin geçişinin bir taşınır, hatta taşınmazdan daha farklı hukuki bir düzenlemeye tabi tutulmuştur. Bu düzenleme 2918 sayılı Karayolları Trafik Yasası’nın 20/d maddesinde, tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin noterlerce ya da trafik şubeleri ve bürolarındaki yetkililerce yapılacağı biçimindedir. Şu düzenlemeye göre aracın satış yoluyla mülkiyetinin geçmesi için noterlerce ve trafik bürolarınca bir sözleşmenin yapılması gerektiği öngörülmüştür. Bundan çıkan sonuç şudur: Böyle bir sözleşmenin geçerli olmasının resmi biçim koşuluna bağlı olduğudur. Bu düzenleme ile yasa koyucu bir aracın mülkiyetinin geçişi için noterde resmi bir sözleşme yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Demek oluyor ki, böyle bir devir işleminin hukuki sonuç doğurması için, o sözleşmenin resmi biçimde yapılması bir geçerlilik koşuludur. Diğer bir anlatımla, alıcı ve satıcının iradelerinin hukuki sonuç doğurabilmesi için, BK. 11/2 maddesindeki düzenleme nedeniyle ve 2918 sayılı Yasanın da 20/d maddesi gereğince resmi biçimde yapılması gerekmektedir. Çünkü ancak bu halde, yanların iradelerine hukuki sonuç bağlanabilecektir. Yasa koyucu iradelerin ancak yasada öngörüldüğü biçimde birleşmeleri durumunda bir değer ifade edebileceğini, aksi halde sonuç doğurmayacağını geçersiz olduğunu düzenleme altına almak istemiştir.
Görüldüğü gibi araçlar, yapıları itibariyle taşınır mal da olsalar mülkiyetlerinin geçişi taşınır ve taşınmazlardan farklı olarak, özel ve kendine özgü bir düzenleme koşuluna bağlanmıştır. Bunun sonucu olarak, alıcı ancak satış senedinde belirtilen hukuki neden gereğince aracın mülkiyetini kazanabilecektir. O nedenle satış ise satış, bağış ise bağış gereğince gerçekleşebilecektir. Eğer bu konuda yanlar arasında bir danışıklık varsa, gerçekten bağış satış gibi gösterilmişse gerçek iradeleri resmi senette birleşmemiş olması nedeniyle mülkiyette geçmeyecektir. Çünkü yanların gerçek iradeleri ile senede yansıyan iradeleri birleşmemektedir. Bundan dolayı da iradeler birleşmediğinden geçerli hukuki bir sonuç ortaya çıkmış sayılmayacak, delillerin imkan vermesi koşulu ile danışıklı bir işlemin varlığının kabul edilmesi gündeme gelecektir. Bu sonuçta işlemin iptaline neden olacağı açıktır.
Somut olayda 28/6/1995 tarihinde düzenlenen senedin bir satış senedi olduğu, ancak kanıtlanan olgulara göre miras bırakanın bunu bağışladığı anlaşılmaktadır. Davacılar da bundan dolayı senedin iptalini istemişlerdir. Dairenin bozma kararında, böyle bir uyuşmazlığın çözümüne, taşınmazlarla ilgili bulunması ve kendi alanı ile sınırlı olması bakımından 1/4/1974 gün ve 1/2 sayıh İçtihadı Birleştirme kararının uygulanamayacağı biçiminde vardığı sonuç doğru ise de, anılan İBK.’nın olaya uygulanmaması bu uyuşmazlığın başka bir yasal düzenleme ile çözümlenemeyeceği sonucunu doğurmaz. Bu bağlamda, danışıklı olan işlemlerin bağlayıcı bir hukuki sonuç doğurmayacağı, BK.’nun 18. maddesinde genel bir ilke olarak düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Bundan dolayı da somut olaydaki sorunun anılan maddenin ışığı altında değerlendirilip sonuçlandırılması kaçınılmazdır. O nedenle yerel mahkemenin uyuşmazlığı çözümlerken anılan yasa maddelerine dayanması isabetlidir. Açıklanan bu gerekçelerle direnme kararı onanmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına 12/5/1999 gününde oybirliği ile karar verildi.”
Hukuk Genel Kurulu’nun bu kararı gerçekten çok ama çok önemlidir. Zira içtihat sıkıntısı çekilen “genel muvazaa” konusunu çok net bir şekilde aydınlatmış ve açılacak davalar için adeta kılavuz olmuştur. Kararı birkaç cümleyle özetlemek gerekirse;
Yazımızın başında sıraladığımız dört şartın oluşmadığı durumlarda, miras hakları zedelenen kişiler 1974 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı’na dayalı tipik “muris muvazaası davası” değil de, Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen “genel muvazaa sebebine dayalı iptal davası” açmak suretiyle, miras haklarını zedeleyen muvazaalı işlemlerin iptalini sağlayabilecek ve böylece yoksun bırakıldıkları miras haklarına kavuşabileceklerdir. Muris muvazaası davalarının aksine genel muvazaa sebebine dayalı davaların konusunun illa ki gayrimenkul mallar olması şart değildir. Kararda da belirtildiği üzere trafik siciline kayıtlı araçlar (ve hatta yine şekil şartına bağlı limited şirket hisse devirleri dahi) bu davaların konusunu teşkil edebilir.
SONUÇ
Her türlü hukuki meselenin doğru analizi doğru davayı, doğru dava ise hedeflenen sonucu doğurur. Miras bırakanların hayatta iken yaptıkları muvazaalı işlemler her zaman çok dikkatli bir şekilde incelenmeli, şartları varsa tabii ki muris muvazaası davası açılmalı, aksi takdirde “muris muvazaası” telaffuz dahi edilmeksizin genel muvazaa sebebine dayalı iptal davaları ile sonuca gidilmeye çalışılmalıdır. Aksi takdirde hak kaybı yaşanması kaçınılmazdır.
Recommended Posts
MURİS MUVAZAASI DAVALARINDA TANIK İFADELERİNİN ÖNEMİ
Şubat 18, 2021