Mirasın reddi için vekile özel yetki verilmesi şart mıdır?

Mirasın reddi için vekile özel yetki verilmesi şart mıdır?

“Bana miras kaldı.” diyen birisinin genellikle iyi bir haber verdiği düşünülür. Ancak somut olayın özelliklerine göre bu, hiç de iyi bir haber olmayabilir. Şöyle ki, Medeni Kanunun 599. maddesi gereğince mirasçılar, mirasbırakanın ölümü ile mirası “bir bütün olarak” (yani mirasbırakanın borçları da içerisinde olacak şekilde) kazanırlar. Mirasbırakanın aktif malvarlığı, borçlarını karşılamaya yetmiyorsa, diğer bir deyişle tereke borca batık ise, böyle bir miras hiçbir mirasçıyı sevindirmez, aksine endişeye sevk eder. Bu yüzdendir ki Medenin Kanunun 605 vd. maddelerinde yasal ve atanmış mirasçılara, kendilerine  kalan mirası 3 (üç) ay içerisinde reddetme imkanı tanınmıştır. Mirasbırakanının borçlarından sorumlu olmak istemeyen mirasçının başvuracağı yol süresi içerisinde mirası reddetmektir. Uygulamada mirasın reddi çoğu zaman bir vekil (avukat) aracılığıyla yapılmaktadır. Acaba mirasın reddi için avukata verilen vekaletnamede bu konuda özel bir yetki bulunması gerekli midir? Yoksa genel dava vekaletnamesi yeterli midir?

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 1997/6795 E. 1997/8177 K. numaralı 11.7.1997 tarihli kararında, tereke üzerinde tasarrufun şahsa bağlı haklardan olmadığından bahisle, mirasın reddinin genel vekaletname ile yapılabileceği yönünde görüş bildirmiştir. Kararın ilgili bölümü aşağıdaki gibidir:

“Vekalet, vekilin yapması gereken işin gerektirdiği tüm işlemleri kapsar. Ancak özel yetkisi olmadan vekil dava açamaz, sulh olmaz, tahkim edemez, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, bağışlayamaz, bir taşınmazı temlik veya bir hak ile sınırlayamaz (BK. md. 388). Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 63. maddesi gereği bunlara ilaveten, ibrada bulunamaz, davayı kabul veya davadan feragat edemez, yöneltilen yemini kabul veya dava konusunu kabz edemez ve haczi çözdüremez. Bunların dışında hakimlerin reddi (HUMK. 33), başkasına vekalet verilmesi (BK. 390, Avukatlık K.171), hakimler aleyhine dava açılması, Anayasa Mahkemesi’nde dava açılması da özel yetki gereken haller arasında öngörülmüştür. Niteliği itibariyle şahsa sıkı sıkıya bağlı (evlenme gibi) hakların bizzat kullanılması zorunlu ise de, diğer şahsa bağlı haklar özel yetkili vekil aracılığı ile kullanılabilir.

Vekilin müvekkilinden özel yetki alması gereken haller kanunlarda sayılmıştır. Borçlar Kanununun 388. maddesinde ortaya konan genel sınırlamanın istisnası kanunda gösterilmedikçe, genel kural uyarınca, vekilin işin gerektirdiği tüm yetkilerle donatıldığını kabul işlem güvenliği ilkesinin zorunlu bir sonucudur. Özel yetki gerektiren haller benzetme yolu ile genişletilemez. Tereke üzerinde tasarruf şahsa bağlı haklardan değildir. Yasaların öngörmediği bir konunun tüzükle benimsenmesine geçerlilik tanınamaz. Medeni Kanun velayet, vesayet ve miras hükümlerinin uygulanmasına ilişkin Tüzüğün 40. maddesinde öngörülen “talep bu konuda yetkisi olan vekil tarafından yapılmış ise” ibaresi yasada yer almadığından mirasın reddinin özel vekaletname gerektirdiği şeklinde yorumlanamaz. Buradaki sözler işin gereği konusunda genel vekaletnamenin bulunmasını ifade eder.”

Aynı 2. Daire, sonraki yıllarda bu görüşünü değiştirmiş ve mirasın reddi için özel yetkinin şart olduğunu içtihat etmeye başlamıştır. 2004/15954 E. 2005/2593 K. numaralı ve 22.2.2005 tarihli kararda;

“Vekalet sözleşmesinin kapsamı sözleşmedeki açıklamalara veya vekil edenin talimatına göre belirlenir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 62. maddesi; davaya vekaletin kanunda özel yetki verilmesini gerektiren hususlar saklı kalmak üzere hüküm kesinleşinceye kadar davanın takibi için gereken bütün işlemlerin yapılmasını, hükmün yerine getirilmesini, yargılama giderlerinin tahsil edilmesini, buna ilişkin makbuz verilmesini ve bu işlemlerin tamamlanmasını kapsayacağını hükme bağlamıştır. Ancak işin mahiyeti özel bir temsil yetkisini gerektiriyorsa, işlemin yapılması bu nitelikteki vekaletnamenin varlığını zorunlu kılmaktadır. (BK.m.388/3) Borçlar Yasasının 388 ve Hukuk usulü Muhakemeleri Yasasının 63. maddesindeki haller sınırlayıcı değildir.

Mirası reddetmek isteyen mirasçı miras bırakanın son yerleşim yerindeki sulh hakimine yapacağı sözlü yahut yazılı irade açıklaması ile mirası reddedebilir. (MK.m.605, 606, 609 ) Bu irade açıklaması bozucu yenilik doğurucu nitelikteki hukuki muameledir. Kazanılmış mirasçılık sıfatı geçmişe etkili olarak kalkmaktadır.

Mirasçı adına ret beyanında bulunan vekilin (temsilcinin) bu tasarrufu yapabilmesi için özel yetkisinin bulunması zorunludur. 24.7.1965 günlü velayet, vesayet ve miras hükümlerinin uygulanmasına ilişkin Tüzüğün 40 ve 12.8.2003 tarihli yeni Tüzüğün 39. maddelerinde özel yetkili vekilin mirası reddedebileceği açıklanmıştır.

şeklinde hüküm kurulmuştur.

Görüşümüz

Bize göre doğru olan Yargıtay’ın önceki içtihadıdır, yani mirasın reddi için avukata verilen genel dava vekaletnamesinde bu konuda özel yetki bulunması gerekli değildir. 1997 tarihli kararın gerekçesi 2005 tarihli kararın gerekçesine kıyasla hukuken çok daha sağlamdır. Gerçekten de özel yetki gerektiren işlemlerin kanunlarda sınırlayıcı şekilde sayılmadığı ve kanunlarda belirtilmemesine rağmen özel yetki gerektiren işlemlerin varlığı kabul edilirse, büyük bir hukuk güvenliği sorunu ortaya çıkar. Böyle bir durumda vekille işlem yapan herkes, her türlü yetkinin, vekilin söz konusu işlemle ilgili olarak ibraz ettiği vekaletnamade en ince ayrıntısına kadar yazılmış olmasını arar, aradığı yetki vekaletnamede yoksa vekille işlem yapmaktan çekinir, yapsa bile işlemin geçerliliğinden emin olamaz. Bunlar hukuk düzeninde kabul edilemeyecek durumlardır. Tabii olaya tersten bakarak şu hususu da atlamamak gerekir: Herhangi bir vekaletname bir vekile müvekkil adına her türlü işlemi yapma yetkisini asla vermez, vermemelidir. Burada yol gösterici hüküm Borçlar Kanunu’nun 504. maddesidir. Buna göre, vekaletin (yani vekile verilen yetkinin) kapsamı görülecek işin niteliğine göre belirlenir. Vekilin üstlendiği işin görülmesi için gerekli olan tüm yetkiler vekaletnamede yazılı olmasa da vekile verilmiş addedilmelidir. Mirasın reddi de yargısal merciler nezdinde ileri sürülecek bir irade beyanı ile yapılan bir işlem olduğundan genel dava vekaletnamesi bu işlem için pekala yeterli olmalıdır.

Yargıtay’ın uygulamasını doğru kabul etmek her halükarda en güvenli yoldur

Bizim görüşümüz farklı olsa da, uygulamada sorun yaşamamak adına Yargıtay’ın görüşünü kabul etmek ve fiiliyatta buna göre işlem yapmak her zaman en güvenli yoldur. Gerçekten de mirasın reddinde özel yetkiye gerek olmasa bile böyle bir yetkinin açıkça vekaletnameye yazılmasında hiçbir sakınca yoktur. Bu yüzden, mirasın reddi için noterde düzenlettirilen vekaletnamelere;

“mirasbırakanım (…)’den tarafıma intikal eden mirası reddetmeye, işbu ret kapsamında yetkili ve görevli yargısal mercilere başvurarak ret beyanında bulunmaya, reddin ilgili kütüğe işlenmesini ve reddi gösteren bir belgenin verilmesini talep etmeye, mirasın reddi kapsamında gerekli olabilecek bilcümle işlemleri yapmaya, belgeleri imzalamaya, dilekçeleri sunmaya, belge örneklerini almaya” 

ibaresinin eklenmesi yerinde olacaktır. Böylece mirasın reddi işleminde yetkisizlik nedeniyle herhangi bir sorun yaşanmayacaktır.

Yetkisiz vekilin mirası reddetmesi durumunda müvekkilin, işleme sonradan icazet verebileceği unutulmamalıdır

Belirtmek gerekir ki mirası reddeden vekilin, bu konuda özel yetkisi olmasa bile, mirasın reddi özel yetkisini içeren yeni bir vekaletnamenin sonradan mahkemeye sunulması durumunda müvekkil, vekilin işlemine icazet vermiş olmakta ve böylece ret, geriye etkili olarak yapıldığı andan itibaren geçerli hale gelmektedir. Yargıtay’ın uygulaması da bu yöndedir. Ancak yine de gereksiz heyecanlar yaşamamak ve fazladan noter masrafı yapmamak için hukuki sürecin en başından itibaren mirasın reddi özel yetkisini içeren bir vekaletname kullanmak en güvenli yol olacaktır.

Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir