Mirastan Mal Kaçırılmasının Engellenmesi
Meselenin Takdimi
“Babam ikinci evliliğini yaptı, mallarını yeni eşinin üzerine geçiriyor!”
“Babaannem ölüm döşeğinde, amcamlar onun mallarını kaçırıyor!”
ve bunlara benzer yakınmalara ülkemizde ne yazık ki haddinden fazla rastlanılmaktadır.
Peki müstakbel mirasbırakanların bu gibi işlemleri onlar daha hayattayken engellenebilir mi? Bu sorunun cevabı ancak “Şartları varsa evet.” olabilir. Şöyle ki;
Kural olarak, her gerçek kişi (mirasbırakan) hayattayken kendi malvarlığı üzerinde sınırsız bir tasarruf yetkisine sahiptir. Kişi dilediği malını dilediğine satar veya bağışlar, dilediği kadar parayı bankadaki hesabından çeker ve bu parayla dilediğine dilediği gayrimenkulü veya sair değerli bir malı satın alır. Bu konuda sayısız örnek verilebilir. Peki, tüm bunlar olurken müstakbel miras hakları zedelenen müstakbel yasal mirasçılar elleri kolları bağlı oturmak mı zorundadır? Her zaman değil!
I. Vesayet Altına Alınma
Bu konuda en temel çözüm yolu tabii ki müstakbel mirasbırakanın vesayet altına alınmasıdır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 405 ve 406’ncı maddeleri şöyledir:
“I. Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı
MADDE 405.- Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle işlerini göremeyen veya korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gereken ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan her ergin kısıtlanır.
Görevlerini yaparlarken vesayet altına alınmayı gerekli kılan bir durumun varlığını öğrenen idari makamlar, noterler ve mahkemeler, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmek zorundadırlar.
II. Savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim
MADDE 406.- Savurganlığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı veya malvarlığını kötü yönetmesi sebebiyle kendisini veya ailesini darlık veya yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açan ve bu yüzden devamlı korunmaya ve bakıma muhtaç olan ya da başkalarının güvenliğini tehdit eden her ergin kısıtlanır.”
Görüldüğü üzere akli melekeleri yerinde olmayan veya aklı başında olmakla birlikte savurganlık veya uyuşturucu madde bağımlılığı gibi illetlere tutulmuş olan kimseler sulh hukuk mahkemesine yapılacak bir başvuru neticesinde kısıtlanabilir. Kanunun 409’uncu maddesi uyarınca akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle kısıtlamaya ancak resmi sağlık kurulu raporu üzerine karar verilir. Hakim, karar vermeden önce, kurul raporunu göz önünde tutarak kısıtlanması istenen kişiyi dinleyebilir.
II. Kayyım Atanması ve Yasal Danışmanlık
Müstakbel mirasbırakanın akıl sağlığı yerinde olmakla birlikte malvarlığı açısından korunması gerekliyse ikincil bir çözüm olarak mirasbırakanın mallarını yönetmek üzere bir kayyım atanması veya belirli işlemlerle ilgili olarak görev yapmak üzere mirasbırakana bir yasal danışman atanması pekala talep edilebilecektir.
Yasal Danışmanlık
Yasal danışmanlık, vesayet ve kayyımlıktan bağımsız, kendine özgü bir vesayet kurumudur. Bir kişinin orantılılık ilkesi kapsamında kişisel veya ekonomik bakımdan vesayete nazaran daha dar kapsamlı bir koruma şemsiyesi altına sokulmasının yeterli olacağı hallerde başvurulacak olan tedbir yasal danışmanlıktır. Yasal danışman tayininde kişinin ve gerekiyorsa ailesinin korunma menfaati sınırlı bir alana karşılık gelir. Medeni Kanunun 429’uncu maddesi şöyledir:
“B. Yasal danışmanlık
MADDE 429.- Kısıtlanması için yeterli sebep bulunmamakla beraber korunması bakımından fiil ehliyetinin sınırlanması gerekli görülen ergin bir kişiye aşağıdaki işlerde görüşü alınmak üzere bir yasal danışman atanır:
1. Dava açma ve sulh olma,
2. Taşınmazların alımı, satımı, rehnedilmesi ve bunlar üzerinde başka bir ayni hak kurulması,
3. Kıymetli evrakın alımı, satımı ve rehnedilmesi,
4. Olağan yönetim sınırları dışında kalan yapı işleri,
5. Ödünç verme ve alma,
6. Ana parayı alma,
7. Bağışlama,
8. Kambiyo taahhüdü altına girme,
9. Kefil olma.
Aynı koşullar altında bir kimsenin malvarlığını yönetme yetkisi, gelirlerinde dilediği gibi tasarruf hakkı saklı kalmak üzere kaldırılabilir.”
Eğer yasal danışmanın görevi, dava yürütümü ve münferit fakat özel önem taşıyan sınırlı sayıdaki hukuksal işlemin yapılmasına katılma ise bir katılım danışmanlığı söz konusudur. 429’uncu maddenin ilk fıkrası bunu dokuz bent halinde saydığı işlerde görüşü alınmak üzere yasal danışman tayin edileceğini belirtmek suretiyle vurgulamaktadır. Buna karşılık yasal danışmanın görevi atandığı kişinin malvarlığını yönetmekse (429/2), artık bir yönetim danışmanı mevcuttur. Vesayet makamı (yani mahkeme), hem katılım hem de yönetim danışmanının yetkilerini bir arada tanımak suretiyle bir karma danışmanlığa da vücut verebilir.
Yasal danışman tayini, vasi tayinine (vesayet) nazaran kişiye yönelik daha sınırlı ve kayyım tayinine nazaran da daha ağır bir müdahaledir. Kayyım tayini kişinin fiil ehliyetini sınırlamazken, yasal danışman tayini vasi tayininde olduğu gibi genel nitelikte olmasa da, katılım danışmanı için “sınırlı bir işlemler grubu için”, yönetim danışmanı içinse katılım danışmanlığına nazaran daha geniş ama vesayete nazaran çok daha sınırlı bir genellikte kişinin fiil ehliyetini sınırlar. Bu demektir ki yasal danışmanın atandığı bir konuda yasal danışmanın katılımı olmaksızın yapılan işlemler kendisine yasal danışman atanan kişiyi hukuken bağlamaz.
Kayyımlık
Vesayet altına alınması için yeterli bir sebep bulunmamakla beraber, bir kişi malvarlığını kendi başına yönetmek veya bunun için temsilci atamak gücünden yoksunsa, kişinin belirli mallarının yönetimi amacıyla bir kayyım atanabilir. Kayyım mala, yasal danışman (ve vasi) ise kişiye atanır. Bu kurumlar arasındaki temel fark budur. Belirli bir malına kayyım atanan kişinin fiil ehliyeti genel olarak sınırlanmış olmaz. Sadece o mal üzerindeki tasarruf yetkisi kısıtlanmış olur. Şu bir gerçek ki yasal danışmanlık ile kayyımlık arasındaki çizgi bazen oldukça incedir. Yasal danışmanlıkta belirli bir malvarlığı grubu (örneğin taşınmazlar) açısından kişinin fiil ehliyeti genel olarak sınırlanabilirken, kayyımlıkta söz konusu mallar spesifik olarak belirlenmektedir. Örneğin onlarca gayrimenkulü olan bir kişinin belirli bir gayrimenkulünün yönetimi kayyıma bırakılabilir. Bu durumda geriye kalan gayrimenkuller açısından kişinin tasarruf özgürlüğü aynı şekilde devam edecektir. Oysaki aynı kişiye gayrimenkuller açısından Medeni Kanunun 429/2 hükmü uyarınca bir yönetim danışmanı atandığında kişi, hiçbir gayrimenkulü üzerinde özgürce tasarruf edemeyecek, bunları satamayacak, bağışlayamayacak veya üzerinde bir ayni hak tesis edemeyecektir.
Sonuç
Kendilerine kalacak miras gözlerinin önünde “uçup giden” müstakbel yasal mirasçılar şartları varsa müstakbel mirasbırakanlarına vasi tayini, o mümkün değilse belirli bir işlemler grubu için yasal danışman tayini, o da mümkün değilse mirasbırakanın belirli mallarının yönetimi için kayyım atanması amacıyla sulh hukuk mahkemesine başvurabilirler. Böyle bir başvurunun yapılması, başvurunun muhakkak olumlu sonuçlanacağı anlamına gelmez. Zira müstakbel miras bırakanın akıl sağlığı tam olarak yerindeyse (yasal mirasçılarını müstakbel miras haklarından mahrum bırakma kastı ile hareket etse dahi) kendisine vasi, yasal danışman veya mallarına kayyım atanmaz, atanamaz. Bu kapsamda örneğin, ikinci evliliğini 40 yaşındaki Fatma ile yapan 70 yaşındaki Hasan Amca’nın sahibi olduğu birkaç gayrimenkulü bedelsiz olarak Fatma’nın üzerine geçirmek istediğinin öğrenilmesi halinde, Hasan Amca’nın çocuklarının yapacakları bir başvuru, Hasan Amca’nın akıl sağlığı tamamen yerindeyse ve ne yaptığını biliyorsa büyük ihtimalle reddedilecektir. Bu durumda Hasan Amca’nın çocuklarının, babalarının ölümünü beklemek ve akabinde Fatma’ya karşı muris muvazaası davası açmaktan başka çareleri kalmayacaktır.
Recommended Posts
MURİS MUVAZAASI DAVALARINDA TANIK İFADELERİNİN ÖNEMİ
Şubat 18, 2021