MİRASTAN KAÇIRILAN VE TAPUDA KAYITLI OLMAYAN TAŞINMAZLAR İÇİN GENEL MUVAZAA HUKUKİ SEBEBİNE DAYALI OLARAK DAVA AÇILMALIDIR

MİRASTAN KAÇIRILAN VE TAPUDA KAYITLI OLMAYAN TAŞINMAZLAR İÇİN GENEL MUVAZAA HUKUKİ SEBEBİNE DAYALI OLARAK DAVA AÇILMALIDIR

Uygulamada “muris muvazaası davaları” dendiği zaman doğrudan 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ışığında çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar anlaşılmaktadır. Adı geçen kararı ve bu kararın ne tür uyuşmazlıklarda uygulanacağını önceki yazılarımızda detaylı şekilde incelemiştik. Şunu hatırlatmak gerekir ki söz konusu karar sadece ve sadece tapu sicilinde kayıtlı taşınmazlar açısından uygulama alanı bulabilmektedir. Eş söyleyişle, tapu sicilinde kayıtlı olmayan bir taşınmaz için “muris muvazaası davası” açıldığı ihtimalde dava reddilecektir. Öte yandan “tapu sicilinde kayıtlı olmayan taşınmazlar mirastan kaçırılmaz” diye bir kural yoktur ve hayat içerisinde tapusuz taşınmazlar da pekala muvazaalı işlemlere konu olabilmektedir. O halde bu gibi işlemlere karşı kişiler ne yapabilir? Bu sorunun cevabı Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin E. 2014/6744 K. 2015/6479 numaralı ve 30.04.2015 tarihli kararı içeriğinde mevcuttur. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

“Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakan H.D.’nın 20.09.2012 tarihinde öldüğü, çocukları olan davacı ve davalının mirasçı olarak kaldıkları, çekişme konusu 12 ada 4 parsel sayılı taşınmaz murise ait iken, muris tarafından 28.03.2011 tarihinde 7.750,00-TL bedelle davalıya satış yoluyla temlik edildiği; TOKİ ile yapılan sözleşme gereğince muris Hüseyin’e tahsis edilen ancak halen TOKİ adına kayıtlı olan 443 ada 2 parsel, K3 Blok 3 numaralı dairenin ise 21.09.2011 tarihli devir protokolü ile davalıya devredildiği, davacının; her iki temliki işlemin muvazaalı olduğu iddiası ile eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki, mirasbırakan tapulu taşınmazını değil de sicilde kayıtlı olmayan taşınmazını temlik etmiş ise, bu tür durumlarda genel muvazaaya dayanılarak dava açılabilir ise de, 1.4.1974 tarih, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanma olanağı bulunmadığı kuşkusuzdur. Bu nedenle somut olayda, devir tarihinde tapuda muris Hüseyin adına kayıtlı olmayan 443 ada 2 parsel, 3 numaralı taşınmaz yönünden davanın reddedilmesi gerekeceği kuşkusuzdur.

Anlaşılacağı üzere dava konusu olayda iki taşınmaz olup, 1. Hukuk Dairesi, tapuda muris adına kayıtlı olmayan taşınmaz açısından konuyu (tabiri caizse) kestirip atmış, tapuda kayıtlı olan diğer taşınmaz açısından davayı görmeye devam etmiştir. Bu arada karar içeriğinden, “tapuda kayıtlı” olmadığından bahsedilen taşınmazın aslında tapuda kayıtlı bir taşınmaz olduğu ve fakat muris adına kayıtlı olmadığı ve bu nedenle muris muvazaası davasına konu edilemeyeceği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla konu aslında şu şekilde özetlenebilir: Muris muvazaası davaları sadece tapuda muris adına kayıtlı taşınmazlar ile ilgili olarak açılabilir. Tapuda kayıtlı bile olsa muris adına kayıtlı olmayan bir taşınmaz için muris muvazaası davası açılamaz.

Yukarıda alıntılanan karar, tapuda kayıtlı olmayan taşınmazlar için “genel muvazaa” hukuksal sebebine dayalı olarak dava açılabileceğini açıkça belirtmektedir. Ancak bu ihtimalde yani genel muvazaaya dayalı olarak dava açıldığında, usul hukuku açısından çok dikkatli olunmalıdır. Zira muris muvazaası davalarında her bir mirasçı, diğer mirasçılardan bağımsız olarak “kendi payı için” (1974 tarihli İBK kapsamında) dava açabiliyorken, genel muvazaa davalarında adı geçen İBK uygulama alanı bulamayacağı için, miras ortaklığının dava ehliyeti açısından genel kurallar geçerli olacak, hiçbir mirasçı kendi payı için müstakilen dava açamayacak, açarsa da dava doğrudan reddedilecektir. Öte yandan bir mirasçı tüm tereke (yani miras ortaklığı) adına bir dava açabilecek ve fakat bu durumda hakim, diğer mirasçıların da davaya dahil edilmesi veya terekeye temsilci atanması için davacıya süre verecektir. Bu konu, “Miras Ortaklığının Dava Ehliyeti” başlıklı yazımızda çok detaylı şekilde incelenmiştir. Belirtmek gerekir ki genel muvazaaya dayalı olarak açılan bir davada tüm mirasçılar (ister davacı ister davalı tarafta olsun) davada taraf ise davanın görülmesine hiçbir engel olmayacaktır.

Genel muvazaa sebebine dayalı davalarda davacı, (tıpkı muris muvazaası davalarında olduğu gibi) muvazaa iddiasını her türlü delille ispat edebilecektir. Şu kadar ki, genel muvazaada, muris muvazaasından farklı olarak muristeki mal kaçırma iradesinin ispatlanmasına bize göre gerek yoktur. Zira dava konusu işlemin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 19’uncu maddesi anlamında muvazaalı olduğunun ispat edilmesi (örneğin satış olarak gösterilen bir taşınmaz devrinin gerçekte bedelsiz olarak yapıldığının ispatı) yeterli olup, 1974 tarihli İBK ışığında murisin iradesinin mal kaçırma yönünde olduğunun ayrıca tespit edilmesi gerekli değildir çünkü içtihadı birleştirme kararları konuları (burada “konu” ile kastedilen tapuda kayıtlı taşınmazlardır) ile sınırlı, gerekçeleriyle açıklayıcı ve sonuçlarıyla bağlayıcıdır.

Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir