Mirasın Gerçek Reddinde Duruşmaya İştirak Edilmesi Zorunlu Değildir

Mirasın Gerçek Reddinde Duruşmaya İştirak Edilmesi Zorunlu Değildir

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu uyarınca miras (yani tereke), mirasbırakanın ölümü anında bir bütün (kül) olarak mirasçılara intikal eder. İntikal eden miras her zaman pozitif bir malvarlığı değeri değildir. Bu miras gerçek anlamda bir “servet” olabileceği gibi yüz milyonlar tutarında bir borç yekunu da olabilir. Dolayısıyla mirası kabul etmek bir zorunluluk değildir. Eş söyleyişle, yasal veya atanmış her mirasçının mirası reddetme hakkı vardır.

Medeni Kanunun 605’inci vd. maddelerinde mirasın reddi usulü düzenlenmiştir. Buna göre mirasın reddi, sulh mahkemesine yönelik sözlü veya yazılı bir beyanla yapılır. Dolayısıyla mirasın reddi bir dava değildir. Mirasın reddi, sulh mahkemesine yapılan bir beyandan ibaret bir bozucu yenilik doğuran haktır.

Uygulamada mirasın reddine ilişkin beyan (ki bu beyan genellikle özel olarak yetkilendirilmiş bir avukat tarafından mahkemeye sunulan bir dilekçe şeklindedir) mahkemeye ulaştıktan sonra mahkeme bir duruşma günü tayin eder, mirası reddeden mirasçı veya vekili bu duruşmaya iştirak eder ve normal şartlarda mirasın reddi tek celsede “tamamlanmış” olur.

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 2015/4617 E. – 2016/6568 K. sayılı 07.06.2016 tarihli kararına konu olayda ise mirası reddettiğini mahkemeye beyan eden yasal mirasçı daha sonra mahkeme tarafından yapılan duruşma(lar)a iştirak etmemiş, mahkeme de bunun üzerine HMK 150 uyarınca “davanın açılmamış sayılmasına” karar vermiştir. Yasal mirasçının temyizi üzerine Hukuk Dairesi konuyu açıklığa kavuşturarak yerel mahkemenin kararını bozmuştur. Daire kararının ilgili kısmı şöyledir:

“Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından davacının isteği; Türk Medeni Kanunu’nun 605/1. maddesi uyarınca hasımsız olarak açılan mirasın gerçek reddine ilişkindir. Mirasın gerçek reddinde, mirasçıların, mirası kayıtsız şartsız reddettiğine ilişkin sözlü veya yazılı beyanı, bozucu yenilik doğurucu hak niteliğinde olup, sulh hakimi tarafından tutanakla tespit edilmekle hukuki sonuç doğurur. Böyle bir davada sulh hakiminin görevi, reddin süresinde olup olmadığını ve reddedenin mirasçılık sıfatı bulunup bulunmadığını incelemek, süre koşulu ile mirasçılık sıfatının gerçekleşmesi halinde ise, Türk Medeni Kanunu’nun 609. maddesi uyarınca red beyanını tespit ve tescil etmekten ibarettir. Bu nedenle, mirasın kayıtsız şartsız reddine ilişkin dilekçe sulh hakimine ulaştıktan sonra, davacının ayrıca duruşmaya gelmesine ilişkin yasal bir zorunluluk bulunmadığı halde; Hukuk Mahkemeleri Kanunu’nun 150. maddesi gereğince “davanın açılmamış sayılmasına” karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.”

Sonuç olarak, mirası reddetmek isteyen yasal mirasçının bu hususta sulh hukuk mahkemesi tarafından düzenlenecek olası duruşma veya duruşmalara katılmasına gerek olmadığı, mirasın reddine ilişkin beyanın sulh hukuk mahkemesine ulaşmasıyla birlikte mirasın reddinin tamamlanmış olacağı hususunda herhangi bir tereddüte kapılmamak gerekir.

Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir