Mirasın reddinin iptalinde mirasbırakan alacaklısı/mirasçı alacaklısı ayrımı ve önemi

Mirasın reddinin iptalinde mirasbırakan alacaklısı/mirasçı alacaklısı ayrımı ve önemi

Genel olarak

Türk Medeni Kanunu’nun Mirasçıların alacaklılarının korunması” başlıklı 617’nci maddesinin ilk fıkrası şöyledir:

“Malvarlığı borcuna yetmeyen mirasçı, alacaklılarına zarar vermek amacıyla mirası reddederse; alacaklıları veya iflas idaresi, kendilerine yeterli bir güvence verilmediği takdirde, ret tarihinden başlayarak altı ay içinde reddin iptali hakkında dava açabilirler.”

Madde başlığından da açıkça anlaşıldığı üzere bu kanun hükmüyle korunan kişiler mirasbırakanın değil, onun mirasçılarının alacaklılarıdır.

Mirasçıların alacaklılarının korunması

Bir borçluya karşı yapılan icra takibinin sonuçsuz kalması yani borçlunun haczi kabil malvarlığı olmamasından ötürü kendisinden herhangi bir tahsilat yapılamaması uygulamada sık rastlanan bir durumdur. Öte yandan aynı borçlunun mirasbırakanının vefatı ile borçluya, yasal mirasçı sıfatıyla kanunen intikal edecek malvarlığı değerleri olabilir. İşte bu durumda alacaklının, borçluya intikal eden bu miras payını haczettirebileceğine şüphe yoktur. Ancak kötüniyetli borçlu, mirasbırakanından kendisine intikal eden mirası Türk Medeni Kanunu’nun 605 vd. hükümleri uyarınca kayıtsız şartsız reddederse, söz konusu miras kendisine intikal etmeyecek, dolayısıyla alacaklı tarafından da haczedilemeyecektir. İşte bu durumda borçlunun (yani mirasçının) alacaklısını korumak isteyen kanun koyucu, borçlu mirasçının mirası reddettiği tarihten başlayarak 6 ay içinde reddin iptali talepli bir dava açma hakkını, onun alacaklılarına bahşetmiştir. Alacaklının bu davayı kazanması durumunda borçlunun mirası reddi iptal olacağı için, reddedilen miras borçluya intikal edecek ve dolayısıyla alacaklı tarafından haczedilebilecektir.

617’nci maddede öngörülen 6 aylık süre hak düşürücü niteliktedir. Dolayısıyla hakim tarafından da resen dikkate alınır. 6 aylık bu sürenin başlangıcı ise mirasçı tarafından mirası ret beyanında bulunulan tarihtir. Dava konusu bir olayda 6 aylık sürenin başlangıç tarihi uyuşmazlık konusu olmuş ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2006/2-464, K. 2006/471, 28.6.2006 tarihli kararıyla konuyu açıklığa kavuşturmuştur. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

“Davacı vekili, ilama dayalı alacağının tahsili için davalı aleyhine icra takibinde bulunmuş, davalı borçlunun annesinden intikal edecek taşınmazı üzerine haciz koydurmuş; davalının mirası Türk Medeni Kanunu’nun 617. maddesi uyarınca reddetmesi üzerine reddin iptalini talep etmiştir.

Davalı, amacının mal kaçırmak olmadığını, davanın reddi gerektiğini cevaben bildirmiş; mahkemece, davanın kabulüne ilişkin olarak kurulan hüküm özel dairece, yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.

Yerel mahkeme ile özel daire arasındaki uyuşmazlık, Türk Medeni Kanunu’nun 617. maddesindeki altı aylık hak düşürücü sürenin, mirasçının mirası red beyanında bulunduğu tarihte mi, yoksa mahkemece reddin tesciline karar verildiği tarihte mi işlemeye başlayacağı noktasında toplanmaktadır.

Türk Medeni Kanunu’nun 609. maddesi hükmü “…mirasın reddi, mirasçılar tarafından sulh mahkemesine sözlü veya yazılı bir beyanla yapılır.

Reddin kayıtsız ve şartsız olması gerekir.

Sulh hakimi, sözlü veya yazılı red beyanını bir tutanakla tespit eder…” biçiminde düzenlenmiştir.

Türk Medeni Kanunu’nun 617. maddesi ise “malvarlığı borcuna yetmeyen mirasçı, alacaklılarına zarar vermek amacıyla mirası reddederse; alacaklıları veya iflas idaresi, kendilerine yeterli bir güvence verilmediği takdirde, red tarihinden başlayarak altı ay içinde reddin iptali için dava açabilirler…” hükmünü içermektedir.

Eski kanunun mirasın reddini düzenleyen 557. maddesinde, mirasın reddine karşı reddeden mirasçının alacaklılarının üç ay içinde itiraz hakları olduğu kabul edilmişti. Yeni kanunun bunu karşılayan 617. maddesi, bu süreyi altı aya çıkarmıştır.

Bu madde ile getirilen ikinci önemli yenilik, redde itiraz süresinin hangi tarihten itibaren işlemeye başlayacağının hükme bağlanmış olmasıdır. Maddeye göre altı aylık redde itiraz davasını açma süresi “red tarihinden itibaren” başlayacaktır. İsviçre Medeni Kanunu’nun bu maddeyi karşılayan 578. maddesinde böyle bir değişiklik yapılmamıştır.

Yeni kanun bu eksikliği gidererek itiraz süresinin “red tarihinden itibaren” işlemeye başlayacağını kabul etmiştir ( Prof. Dr. Ahmet Kılıçoğlu, Miras Hukuku, 2006 baskı, s. 256). 

Dosyadaki bilgi ve belgelere göre somut olayda davalı, İzmir Ahkam-ı Şahsiye 4. Sulh Hukuk Mahkemesi’ne 24.03.2004 günü red beyanında bulunmuştur. Anılan mahkemece bu beyanın 29.03.2004 günü tesciline karar verilmiş; görülmekte olan dava, 27.09.2004 günü açılmıştır.

Türk Medeni Kanunu’nun 617. maddesinin açık hükmü karşısında red beyanı ile davanın açıldığı gün arasında altı aylık hak düşürücü sürenin geçtiği anlaşılmaktadır.

O halde, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi, usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan ve özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 28.06.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.”

Görüldüğü üzere dava konusu olayda davacı alacaklı 6 aylık süreyi sadece 3 gün ile kaçırmıştır. 6 aylık sürenin başlangıcı olarak mirasın reddinin tescil edildiği tarih kabul edilseydi süresinde açılmış olacak dava, bu süre ret beyanından itibaren işlemeye başladığı için süresinde açılmış sayılmamış ve salt bu sebeple reddedilmiştir. Hukuk Genel Kurulu’nun bu kararına sonraki yıllarda verilen birçok Yargıtay kararında da atıf yapılmış ve 6 aylık süre ve bu sürenin başlangıcıyla ilgili kural titizlikle uygulanmıştır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin E. 2012/10933, K. 2012/15876, 11.6.2012 tarihli kararında;

“Dosyadaki bilgi ve belgelere göre; davalı, mirasbırakanın 28.05.2007 tarihinde ölümü üzerine, Konya 1. Sulh Hukuk Mahkemesine 01.06.2007 tarihinde başvurarak “mirası kayıtsız koşulsuz reddettiğine” dair beyanda bulunmuş, anılan mahkemece, bu beyanın 29.12.2009 tarihinde tesciline karar verilmiştir. Görülmekte olan dava ise, 18.03.2010 tarihinde açılmış, müdahale talebi ise 01.03.2011 tarihinde kabul edilmiştir. Mirasın kayıtsız koşulsuz reddine ilişkin beyan, tutanakla tespit edilmiş olması ( TMK m. 609/3 ) koşuluyla sulh hakimine ulaştığı andan itibaren sonuç doğurur ve miras bu tarihten itibaren reddedilmiş sayılır. Reddeden mirasçı bu tarihten itibaren mirasçılık sıfatını yitirir. Şu halde ret tarihi, buna ilişkin beyanın sulh hakimine ulaştığı tarihtir. Türk Medeni Kanununun 617/1. maddesinin açık hükmü karşısında, ret tarihi ile davanın açıldığı ve müdahale talebinde bulunulduğu tarihler arasında altı aylık hak düşürücü sürenin geçtiği anlaşılmaktadır. Öyleyse, davanın hak düşürücü süre geçtiğinden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru bulunmamıştır ( HGK’nin 28.06.2006 tarihli 464-471 sayılı kararı ).”

şeklinde hüküm tesis edilmiştir.

Mirasbırakanın alacaklılarının korunması

Konu mirasın reddinin iptali olunca, mirasçıların alacaklılarıyla mirasbırakanın alacaklılarının hukuki durumları birbirinden farklıdır. Yazımının buraya kadarki kısmında mirasçıların alacaklılarının korunması bağlamında mirasın reddinin iptali konusu incelenmiştir. Bu bölümde ise mirasbırakanın alacaklılarının durumu, Yargıtay 14’üncü Hukuk Dairesi’nin yeni tarihli bir kararı ışığında irdelenecektir.

Şu bir gerçek ki yeryüzünde hayatta olan tüm insanlar “müstakbel mirasbırakan” sıfatını haizdir. Zira her insan bir gün öleceği için, yasal mirasçısı olmasa bile “mirasbırakan” sıfatını alacak ve mirası, varsa atanmış mirasçısına, o da yoksa Devlete kalacaktır.

İşte her insan gibi “müstakbel mirasbırakan” olan bir borçluya karşı alacaklının yaptığı bir icra takibi de sonuçsuz kalmış olabilir. Vefatıyla birlikte “mirasbırakan” mertebesine terfi eden borçlunun mirasçıları da, mirasbırakanlarından kendilerine intikal eden (icra takibi konusu) bu borçtan sorumlu olmamak amacıyla mirası reddebilirler. Kural olarak buna bir engel yoktur. Gerçekten de terekenin pasifi aktifinden fazla ise, hiçbir mirasçı böyle bir mirası kolay kolay kabul etmez. Zira mirasbırakanın alacaklıları, hayattayken mirasbırakandan tahsil edemedikleri alacakları için bu sefer mirasçıları takip edeceklerdir.

Önemle belirtmek isteriz ki mirasbırakanın alacaklılarıyla muhatap olmamak amacıyla mirası reddeden yasal mirasçılar “kötüniyetli” sayılamazlar ve böyle bir durumda mirasbırakanın alacaklılarının mirasın reddinin iptalini dava etme hakları kural olarak yoktur. Zira Türk Medeni Kanunu’nun yukarıda incelenen 617’nci maddesi mirasbırakanın alacaklılarını değil, mirasçıların alacaklılarını koruyan bir hükümdür.

Kuralın istisnası

Türk Medeni Kanunu’nun “Ret halinde sorumluluk” başlıklı 618’inci maddesi şöyledir:

“MADDE 618 – Ödemeden aciz bir mirasbırakanın mirasını reddeden mirasçılar, onun alacaklılarına karşı, ölümünden önceki beş yıl içinde ondan almış oldukları ve mirasın paylaşılmasında geri vermekle yükümlü olacakları değer ölçüsünde sorumlu olurlar.

Olağan eğitim ve öğrenim giderleriyle adet üzere verilen çeyiz, bu sorumluluğun dışındadır.

İyiniyetli mirasçılar, ancak geri verme zamanındaki zenginleşmeleri ölçüsünde sorumlu olurlar.”

İşte bu kanun hükmü tam da yukarıda bahsettiğimiz durumla ilgilidir. Bu hükümle kanun koyucu mirasçılara aslında şunu demektedir:

“Mirasbırakanınızdan size kalacak borçlardan kurtulmak amacıyla mirası reddetmenizde kural olarak hiçbir sorun yoktur. Zira kimse sizi doğumuna sebep olmadığınız borçlarla muhatap olmak zorunda bırakamaz. Ancak mirasbırakan, ölmeden önceki son beş yıl içerisinde içinizden birine herhangi bir malvarlığı kazandırmasında bulunduysa, o kazandırmayı alanınız, kazandırmanın değeri ölçüsünde mirasbırakanın alacaklısına karşı sorumlu olur.”

Yargıtay  14. Hukuk Dairesi’nin konuyla ilgili 30.06.2015 tarihli kararı

Tam metni aşağıda alıntılanan söz konusu karar, mirasın reddinin iptali konusunda mirasçı alacaklısı/mirasbırakan alacaklısı ayrımına bu denli dikket çeken ilkesel bir karar niteliğindedir:

“Davacılar vekili tarafından, davalılar aleyhine 15.07.2014 gününde verilen dilekçe ile mirasın reddi kararının iptali istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 09.10.2014 tarihli günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

Dava, mirasın reddinin iptali isteğine ilişkindir. 

Mahkemece, davanın TMK’nın 617/1 maddesinde belirtilen altı aylık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığından reddine karar verilmiş, hükmü davacılar vekili temyiz etmiştir. 

Davalıların murisi Ali’nin 16.10.2012 tarihinde vefatı üzerine mirasçıları Tonya Sulh Hukuk Mahkemesine yaptıkları beyan ile mirasın reddinin tescilini istemiş, 14.01.2013 tarihinde verilen karar ile mirasın reddinin tespit ve tesciline karar verilmiştir. 

Davacılar, murisin alacaklısıdır. Kanun koyucu murisin alacaklılarına mirasçıların mirası ret hakkından mahrum olduklarının tespiti davası açma imkanı tanımıştır. Ödemeden aciz bir mirasbırakanın mirasını reddeden mirasçılar, onun alacaklılarına karşı ölümünden önceki beş yıl içinde ondan almış oldukları ve mirasın paylaşılmasında geri vermekle yükümlü olacakları değer ölçüsünde sorumlu olurlar (TMK m. 618 f.1). Murisin alacaklılarının korunması aşağıdaki koşulların gerçekleşmesine bağlıdır.

Bunun için;

i. Miras açılmış olmalıdır. 

ii. Ödemeden aciz bir muris bulunmalıdır. 

iii. Miras süresinde reddedilmelidir. 

iv. Reddeden mirasçıya kazandırma yapılmış olmalıdır. 

Mirasın kayıtsız şartsız reddi kararının iptali davalı tüm mirasçılara yöneltilmelidir. Bu konuda açılacak dava herhangi bir süreye tabi değildir. Kanun koyucu mirasın reddinin iptali için altı aylık hak düşürücü süreyi mirasçıların alacaklılarının korunması için koymuştur (TMK m.617 f.1) 

O halde murisin alacaklılarının korunması için yukarıda açıklanan koşullar doğrultusunda araştırma yapılarak ve bu konuda tarafların gösterecekleri deliller toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir.”

Sonuç

Mirasın reddinin iptali söz konusu olduğunda, tespiti gereken ilk husus alacaklının mirasçının mı yoksa mirasbırakanın mı alacaklısı olduğudur. Alacaklı mirasçının alacaklısıysa, Türk Medeni Kanunu’nun 617’nci maddesinin ve oradaki 6 aylık hak düşürücü sürenin, alacaklı tarafından açılacak mirasın reddinin iptali davasında uygulanacağına şüphe yoktur. Öte yandan alacaklı mirasbırakanın alacaklısıysa, mirasın reddinin iptali talebinin herhangi bir hak düşürücü süreye tabi olmadığı ve fakat bu durumda mirasın reddinin iptalini talep edebilmek için mirası reddeden mirasçıya, ödemeden aciz olan mirasbırakanın ölümünden önceki beş yıl içerisinde mirasbırakan tarafından bir kazandırma yapılmış olması gerektiği göz önüne alınmalıdır. Bu durumda, mirasçının, mirasbırakanın alacaklısına karşı sorumluluğu, mirasbırakandan aldığı kazandırma ölçüsünde olacaktır. 618’inci maddenin 3’üncü fıkrasına göre ise iyiniyetli (yani mirası reddederken mirasbırakanın alacaklıya olan borcundan haberdar olmayan ve haberdar olması da gerekmeyen) mirasçı, ancak geri verme zamanındaki zenginleşmesi ölçüsünde sorumlu olacaktır.

 

Share

Comments

  1. İsmail duygulu : Kasım 23, 2017 at 1:30 am

    Mirasçı hakkında takip dendest iken, bu arada ölen murisin mirasçısı olan takip borçlusunun borcundan dolayı murisin malına haciz konuldu, bundan sonra da 3 aylık sürede takip borçlusu mirasçı mirası kötü niyetle reddetti, 6 ay içinde de mirasın reddinin iptali için ahm nezdinde dava açıldı ve reddin iptaline karar verildi, bu arada tereke malları üzerindeki haciz ne olur, düşer mi?

İsmail duygulu için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.