Miras kalan malların korunması

Miras kalan malların korunması

Bir kişinin vefat etmesi üzerine, bu kişinin (yani murisin) mirasçıları arasında cereyan eden ve halk arasında “mal kavgası” olarak tabir edilen uyuşmazlıklar ülkemizde çok yaygındır. Bu süreçte kötü niyetli davranmak suretiyle tereke mallarını diğer mirasçılardan kaçıran veya buna teşebbüs eden mirasçılar pekala olabilmektedir. Bu mirasçılar genellikle murisle aynı evde ikamet eden veya ölümünden önce muristen belli işlemler için vekaletname almış olan kişilerdir. Murisin ölümü üzerine kanunen tüm mirasçılara intikal eden değerli taşınır mallar (örnek: banka kasasındaki nakit para veya mücevher, murisin evindeki değerli tablolar veya sair sanat eserleri) bu kişilerce mirastan kaçırılabilmekte, diğer mirasçılara bu malvarlığı değerleri konusunda herhangi bir bilgi verilmeyerek haksız bir zenginleşme sağlanabilmektedir. Aynı şekilde, her ne kadar vekalet sözleşmesi -aksi kararlaştırılmadıkça- ölümle sona eren bir sözleşme olsa da, murisin sağlığında muristen alınan vekaletnameyi, murisin ölümünden hemen sonra kullanmak suretiyle tereke mallarını kaçırmaya teşebbüs eden mirasçılar da olabilmektedir. Uygulamadan bir örnek vermek gerekirse, yaşlı ve yatalak bir muris, banka işlemleri için evlatlarından birine bankadaki hesaptan para çekme ve banka kasasını açma yetkisini içeren bir vekaletname vermiş olabilir. Bu vekaletname ile bankaya giden evlat, muris o sırada ölmüş olsa bile (banka bunu bilemeyebileceği için) işlem yaparak, murisin hesabında bulunan ve ölümle birlikte miras ortaklığına intikal eden tüm parayı çekebilir veya banka kasasındaki tüm değerli eşyaları alabilir. Bu durumda diğer evlatların miras haklarının gasp edilmiş olacağına şüphe yoktur. İşte bu ve bunun gibi kötü niyetli girişimleri önlemek için acaba ne yapılabilir? Bu sorunun cevabı Medenin Kanunun 589’uncu vd. maddelerinde bulunmaktadır. İlgili maddeler şu şekildedir:

“KORUMA ÖNLEMLERİ

A. Genel olarak

MADDE 589.- Mirasbırakanın yerleşim yeri sulh hakimi, istem üzerine veya re’sen tereke mallarının korunması ve hak sahiplerine geçmesini sağlamak üzere gerekli olan bütün önlemleri alır.

Bu önlemler, özellikle kanunda belirtilen hallerde terekede bulunan mal ve hakların yazımına, terekenin mühürlenmesine, terekenin resmen yönetilmesine ve vasiyetnamelerin açılmasına ilişkindir.

Önlemlerle ilgili giderler, ileride terekeden alınmak üzere, başvuran kişi tarafından; önleme hakimin re’sen karar verdiği hallerde Devlet tarafından karşılanır.

Mirasbırakan, yerleşim yerinden başka bir yerde ölmüş ise, o yerin sulh hakimi bu ölümü yerleşim yeri sulh hakimine gecikmeksizin bildirir ve mirasbırakanın ölüm yerinde bulunan mallarının korunması için gerekli önlemleri alarak bununla ilgili dosyayı ve varsa vasiyetnameyi yerleşim yeri sulh hakimine gönderir.

B. Defter tutma

MADDE 590.- Aşağıdaki sebeplerden birinin gerçekleşmesi halinde sulh hakimi terekenin defterinin tutulmasına karar verir:

1. Mirasçılar arasında vesayet altına alınmış olan veya alınması gereken kimse varsa,

2. Mirasçılardan biri uzun süreden beri bulunamıyorsa ve temsilcisi de yoksa,

3. Mirasçılardan veya ilgililerden biri, ölüm tarihinden başlayarak bir ay içinde istemde bulunursa,

Defter tutma işlemi gecikmeksizin tamamlanır.”

Önemle belirtmek gerekir ki 590’ıncı maddede belirtilen bir aylık süre, terekenin ihtiyati tedbir mahiyetinde tespiti ve korunması taleplerinde uygulanmaz. Bu husus çok önemlidir zira uygulamada bazı hakimler “bir aylık sürenin geçtiğinden” bahisle tereke hakkındaki çok önemli tedbir taleplerini reddedebilmekte ve bu arada tabiri caizse atı alan Üsküdar’ı geçmektedir. Halbuki bu gibi durumlarda değil günler saatler ve hatta dakikalar bile önemlidir. Tereke mallarının tehlikede olduğunu bilen mirasçıların bu malları en hızlı ve etkin şekilde koruma altına almak istemeleri çok doğaldır ve bu isteğin herhangi bir süreyle sınırlandırılmasının hiçbir mantığı olamaz. Bu yüzdendir ki Yargıtay da uygulamada böyle bir sınırlandırmayı kabul etmemiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 22.42003 tarihli kararında;

“İstem, Türk Kanunu Medenisinin 559. maddesine (4721 S. TMK. 619) dayalı mirasın tutulan deftere dayalı reddine ilişkin olmayıp Türk Kanunu Medenisinin 532/3. maddesine ( 4721 S. TMK. 590) dayalı, terekenin ihtiyati tedbir niteliğinde defterinin tutulmasına ilişkindir. Bu istem herhangi bir süreye tabi değildir. Mahkemece işin esasının incelenerek bir karar verilmesi gerekirken talebin yazılı gerekçelerle reddi bozmayı gerektirmiştir.”

şeklinde karar vermiştir. Aynı daire, 7.2.2005 tarihli kararında ise;

“Terekenin tedbir mahiyetindeki tespit istemi süreye bağlı değildir. Her an için tespit istenebilir. (TMK.md.589) Bu yön nazara alınmadan tespit isteğinin de bir aylık sürenin geçtiğinden bahisle ret edilmesi doğru değildir.” 

şeklinde hüküm kurmak suretiyle konuyu açıklığa kavuşturmuştur.

Sonuç olarak, çekişmesi bol bir miras paylaşımında yapılması gereken belki de ilk şey tereke mallarının korunması amacıyla sulh hukuk mahkemesine başvurarak bu malların koruma altına alınmasını talep etmektir. Bu koruma sağlandıktan sonra atılacak sair hukuki adımların sonuç verme olasılığı çok daha fazla olacaktır.

Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir